Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Onlar, Rablerinin ayetlerini yalanladılar; Biz de günahları dolayısıyla onları yıkıma uğrattık, Firavun ordusunu suda boğduk. Onların tümü zulme sapanlardı." (Enfal Suresi, 54)
Eski Mısırlılar gelenek haline getirmiş oldukları putperest inanışlarından vazgeçmiyorlardı. Onlara tek bir Allah'a ibadet etmelerini tebliğ eden peygamberler gelmişti ama Firavun'un kavmi, sapkın inanışlarına bağlılıkta diretmişti. Allah, İsrailoğulları'nın köleleştirilmiş olduğu bir dönemde Hz. Musa'yı, hak dine karşı batıl bir sistemi benimsemiş olan Mısır halkına elçi (Resul) olarak gönderdi. Hz. Musa, hem Mısır halkını hak dine davet etmek hem de İsrailoğulları'nı kölelikten kurtararak doğru yola iletmekle görevlendirilmişti.
Mısır'dan Çıkış
Firavun'a ve yakın çevresine Hz. Musa vasıtasıyla sakınmaları gereken konular açıklanmış, bu şekilde Allah onları uyarmıştı. Buna karşılık onlar isyan edip, peygamberi delilik ve yalancılıkla suçladılar. Allah'da onlar için alçaltıcı bir son hazırladı. Allah Hz. Musa'ya bu durumu şöyle bildirdi:
"Musa'ya da: "Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz" diye vahyettik." (Şuara Suresi, 52)
Hz. Musa ve kavmi, Allah'ın buyurduğu gibi Mısır'ı gizlice terk ettiler. İsrailoğulları'nın Mısır'ı terk etmesi Firavun için kabul edilemezdi. O, kendini İsrailoğulları'nın ilahı ve sahibi olarak görüyordu. Dahası kölelerinin gitmesiyle tüm iş gücünü kaybedecek, ardından Mısır'daki itibarını da yitirecekti. Bu nedenle askerlerini toplayarak İsrailoğulları'nı yakalamak için peşlerine düştü. Kuran'da Firavun'un bu girişimi şöyle bildirilir:
"Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi. ... Böylelikle Biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık; Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da... Böylece (Firavun ve ordusu) güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular." (Şuara Suresi, 53–60)
İsrailoğulları, Firavun ve adamlarına yakalanmamak için Mısır'dan uzaklaşırken bir deniz sahiline geldiler. Firavun ve askerleri çok yakın bir mesafedeydi. Hz. Musa ve beraberindekilerin ise görünürde kaçacak hiçbir yerleri yoktu. İşte bu anda Hz. Musa tüm inananlara örnek bir tavır gösterdi. Allah'ın kendisiyle ve inananlarla beraber olduğunu ve kendilerine mutlaka bir çıkış yolu göstereceğini söyleyerek kavmine Allah'a tevekkül etmelerini hatırlattı. Konuyla ilgili ayetler şöyledir:
İki topluluk birbirini gördükleri zaman, Musa'nın adamları: "Gerçekten yakalandık" dediler. (Musa "Hayır" dedi. "Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir." (Şuara Suresi, 61–62)
Denizin Yarılması
Bunun ardından Allah denizi bir mucize olarak ikiye ayırdı ve arada geçebilecekleri bir yol kıldı. İsrailoğulları hemen bu yola girdiler. Firavun ve askerleri açılan yoldan geçip İsrailoğulları'nı yakalamayı düşündüler. Ortada apaçık bir mucize vardı. Allah'ın daha önce ona gösterdiği diğer mucizeler gibi bu da Firavun'un iman etmesini sağlamadı. Akılları tümüyle kapanmış olan Firavun ve askerleri İsrailoğulları'nın hemen ardından denizde açılan yola girdiler. Ancak İsrailoğulları'nın bu yoldan çıkıp karaya ulaşmalarıyla birlikte, sular aniden kapanmaya başladı. Firavun ve onu kendilerine ilah edinmiş olan tüm ordusu da bu mucize ile birlikte boğulup gitti. Firavun son anda tevbe etmek istedi ama Allah onun bu tevbesini kabul etmedi ve onu tüm insanlar için bir ibret kıldı. Ayetlerde şöyle buyrulur:
"Biz, İsrailoğulları'nı denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): "İsrailoğulları'nın kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım" dedi. Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve fesat çıkaranlardandın. Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, bizim ayetlerimizden habersizdirler." (Yunus Suresi, 90–92)
Firavun'un ölmeden önce son anda iman edip tevbe etmek istemesi ve Allah'ın bunu kabul etmeyişi, tüm insanlara ibret olması gereken çok önemli bir konudur. Allah, insanlara ömürleri boyunca dünyada bulunuş amaçlarını düşünmeleri, Kendisine kulluk etmeleri gerektiğini anlamaları ve bunu uygulamaları için yeterince zaman ve imkan verir. Elçiler, hak kitaplar ve müminler, insanlara Allah'ın emir ve öğütlerini ulaştırırlar. Bu öğütleri dinlemek ve tevbe etmek için de yeterince zaman vardır. Ancak eğer insan tüm bu fırsatları kaçırır ve ölümle yüz yüze geldiği anda tevbe etmeye kalkarsa, bu tevbenin Allah'ın dilemesi dışında bir kıymeti olmayabilir. Çünkü ölüm anında, insan ahiretin varlığını ve yakınlığını hissetmekte, ölüm meleklerini karşısında görerek bu mutlak gerçeğe şahit olmaktadır. Bu noktada hiç kimsenin inkar etmesi mümkün değildir. Kıymetli olan ise, daha önce, dünya hayatında iken, yani imtihan ortamı sürmekteyken, insanın vicdan ve samimiyeti ile iman etmesidir.
Görüldüğü gibi Firavun, dünya hayatındaki imtihanı süresince sürekli kibirli ve başkaldıran bir karakter sergilemiş, Allah'a karşı çirkince büyüklenmiştir. Dolayısıyla ölüm anındaki korkunun etkisiyle kabul ettiği iman da ona bir fayda sağlamamıştır.